30 Kasım 2011 Çarşamba

Kayıp Notlar - 4

"...Saat beşi geçmişti. Hava iyice kararmıştı. İkimiz birlikte dershaneden çıkmıştık. Birlikte yürümeye başladık yavaş adımlarla. Daha yüz metre gitmemiştik ki dayınla karşılaştık. Sonrasında yürümeye devam ettik. Seninle konuşmak ve birlikte o karanlıkta yürümek çok güzeldi. İkimizle ilgili en çok özlediğim şeylerin başında geliyor bu. Bir süre daha yürüdükten sonra yine yol ayrımına gelmiştik. Vedalaşırken yanağıma bir öpücük kondurdun. Daha önce hiç öyle bir şey hissetmedim. Sanki vücudumdaki her hücreye ayrı ayrı elektrik veriliyordu. Eve nasıl gittiğimi hala hatırlamıyorum. Eve vardıktan sonra hızlı bir şekilde akşam yemeğimi yedim. Akşam yemekten sonra Oğuz'la Orion'da buluşup andaç notlarını temize geçecektik. Oğuzla kafede buluştuk ve notları temize geçirmeye başladık. Kimse bizi rahatsız etmesin diye yirmi dört numaralı bilgisayara geçmiştik. Tam çalışmaya başlamıştık ki sen çevirimiçi oldun. Oğuz'a dönüp bir an baktım sadece. Durumu direkt anladı ve "Tamam ulen tamam yazının acelesi yok konuş sen" dedi. Dayın bizi ispiyonlamıştı. Sen de annenle kavga etmiştin. Annenle barışman için sana baskı yaptım. Sen de beni kırmayıp annenle barıştın. Sonrasında uzun bir sohbet başladı. Laf lafı açtı durdu. Ve ben konuşmaya başladım. Sana içimden geçenleri söyledim. Sen bir an sapıttın. Sonra birden çevirimdışı oldun. İçimden "Hayır! Lütfen gitme!" diye bağırasım geldi. Sonrasında yeniden çevirimiçi oldun. Gözlerinden yaş akmıştı ama gülüyordun. Güldüğünü gördüğüm an "İşte başlıyoruz" dedim. Ve böylece eşsiz bir masalın ilk adımını attık birlikte. Kafe kapanmak üzere olduğu için internetten çıkmıştım. Yüzümde anlamsız bir sırıtma vardı. Oğuz ikide bir "Pişmiş kelle gibi gülme len diyordu". Otobüse binmeden önceki son sözü de bu olmuştu. "Eve böyle pişmiş kelle gibi gitme hemen farkederler" dedi. Eve vardığımda sırıtmamak için kendimi zor tutuyordum. Bir süre bizimkilerle oturup bir yandan telefonda seninle mesajlaştım. O zamanlar operatörlerin şimdiki gibi kampanyaları olmadığından fazla mesajlaşamamıştık. Sonrasında huzur içinde yatağıma doğru gittim. Bir an önce sabah olmasını ve yanına gelmeyi istiyordum. Yastığa başımı koydum ve hiç olmadığım kadar mutlu bir şekilde uykuya daldım..."

Tam beş yıl geçti bu hikayenin üstünden. Bir çok şey değişti. Birbirimizin canını çok yaktık. Başkalarının canını çok yaktık. O zamandan bu zamana değişmeyen tek bir şey sana olan sevgimdi. Hala ilk günkü gibi seviyorum seni hatta daha fazla. Bu günü seninle kutlamayı  çok isterdim ama şu halime bak. Elimde sigaram, önümde beşinci yıl dönümü pastamız, bilgisayarda beni ölmeden mezara sokan bir şarkıyla bir başıma yıl dönümümüzü kutluyorum. Sen başka diyarlar göç ettin. Beni bu karanlıkta yalnız bıraktın. Evet ilk yalnız bırakan bendim. Ne diyebilirim ki genç ve salaktım. Hayatımda bir kez korktum ve hayatımın en büyük hatalarından birini yaptım. Bir hatanın bedeli bu kadar büyük mü olmalı? Her neyse. Yıllardır bu soruyu sorup diyorum zaten. Bu önemli bir gece. Sözde kutlamamıza devam etmeliyim. Bir yandan sigaramı tüttürüp diğer yandan pastamızdan güzel bir dilim alıp yemeliyim. Hatalarımdan  yaptığım pastayı yiyorum bu gece. Yanında içecek olarak akıttığım masumların kanını içiyorum. İyi geceler sevdiğim. Beşinci yıl dönümümüz kutlu olsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder